18 Nisan 2012 Çarşamba

Gözlerim boşluğa dalıp gittiğinde biliyorum ki oradasın!

Öyle bir zamanda gel ki..

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın. 
Ellerimde koparmaya çaıştığım zincirlerden kalma yara izleri 
Yeni yeni iyileşmeye yüz tutmuş olsun. 
Gözlerimde öyle bir karanlık olsun ki, gören kör oldum sansın. 
Yanaklarım kurumuş olsun göz yaşlarımdan, dudaklarımsa çatlak çatlak. 

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın. 
Belki bin tane aşktan geçmiş olayım ve hiçbiri olmasın gözümde. 
Hiçbiri tamamlayamamış olsun cümlelerimi, 
Hiç biri bağlayamamış olsun geceyi sabaha. 
Hiçbirinin gülüşünün her anı senin kadar aklıma işlenmemiş olsun. 
Hiçbirinin hayali en güzel haliyle barınamamış olsun beynimde. 
Hiçbirinin izi kalmamış olsun bedenimde. 

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın. 
Sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun. 
Ellerim kimsenin üzerinde eriyip gitmemiş olsun, gezinse bile. 
Dudaklarım senin adını söylerkenki gibi kıvrılmamış olsun hiç bi ad'a yeterince. 
Yerine koymaya çalıştığım her beden yok olup gitmiş olsun kumlar aktıkça tane tane. 
Unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım, 
Sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
Yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre. 
Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın...

Orhan Veli
yılın en güzel sorusudur herhalde :)

Hayret

Gözümden bir damla yaş aktığında seninle birlikte akar aslında,  anlaşılmaz bir şey bu sevgi hani diyor ya Atilla İLHAN "kimi sevsem sensin, hayret!" şaşıyorum sevgilere, sevgililere nasıl bu kadar ayaklar altına alabiliyorlar aşklarını nasıl böyle basitleşmiş oluyor kalpler, duygular...Hayret doğrusu!

10 Nisan 2012 Salı


‎'Onunki sadece hasret.
İnsana duyulan aşk ölümlüdür..
tıpkı beden gibi.
Ölümsüz bir aşk için ölümsüz bir varlığı sevmek gerek.
Hiç bir zaman senin olmayacak.
... Hiçbir zaman anlayamayacağın .
Hiçbir zaman doyamayacağın.
Hiçbir zaman kavuşamayacağın.
Hiç bir zaman terk edemeyeceğin bir varlığı.''

AHMET ÜMİT/BABI ESRAR..

13 Mart 2012 Salı

Yalnızlığın buz gibi estiği köşemde sensiz düşlerimle baş başa gözlerini, gözlerindeki mutluluğu hatırlayıp sadece özlüyorum, sadece seviyorum  ..seni çok seviyorum
http://www.vizyonfilmizle.org/10135-taare-zameen-par-yerdeki-yildizlar-izle.html

17 Şubat 2012 Cuma

"karpuzlu sakız"

Hayatın sıradanlaştığı her şeyin siyah-beyaz göründüğü hayallerimin tuzla buz olduğu anda duygularımın orta yerinde beklentilerin ötesinde gülümsemen beni benden alıp harikalar diyarına götürüyor sanki. bunu nasıl beceriyorsun anlamıyorum ama bir şekilde yapıyorsun işte "karpuzlu sakız" :)
kuş uçmaz kervan geçmez bu düşünce çölüne dalıııp gidiyorum. Kimi kendi çemberimde dolanıp duruyorum. Ama yine de hedeflerimi başarmak için elimden geleni yapıyorum -bu konuda emeği geçen tüm kalplere teşekkürlerimi iletiyorum-.
Evet bazen "aslında bir şey söyleyecek olup sonra araya gülümseme sıkıştırıyorum" . dediğim gibi her zamn değil bazı anlarda oluyor ve böyle anların büyülü olduğuna inanıyorum. Çünkü onca şey kesinlikle rastlantı olamaz ve istek de çok önemli tabii ki. Hele istediğim şeylerin tek tek gerçekleştiğini görmek beni bazen sevinç göz yaşlarına bile tutabiliyor. ASLINDA HER ŞEY: bize bağlı. Şebnem Ferah'ın çok sevdiğim bir şarkı sözü "Artık eminim her şey içimde filizlenir istersem büyüyor bakmazsam çürüyor." bu cümle benim için bir çok şeyi özetliyor . Karpuzlu sakızımı çiğnerken aklımdaki soru işaretlerinden bir tanesi: peki öyleyse neden başımıza kötü şeyler geliyor moralimiz bozuluyor ağlamaklı günlerimiz aylarımız geçip gidiyor neden o anlarımızı mutluluk şekeriyle tatlandırıp gülümseyemiyoruz..?? ben bu soruyu her düşündüğümde bir cevap buluyorum. sonra o cevabın antitezini yaşıyorum malesef o yüzden cevabını sen değerli okuyucuma bırakıyorum yorum olarak gönderirsen "sen" çok mutlu olurum. Malesef bugünkü damlanın sonuna geldim daha yapacak bir sürü işim var :( bu dönem çok meşakkatli geçecek gibi görünüyor esen kal! :)

5 Şubat 2012 Pazar

Ufak Bir Başlangıç

Kalemimin minik dokunuşlarında yeterince samimiyet bulamadığımdan mıdır bilmem bu klavyeye sarılışım sözlerimin bittiği gözlerimin olabildiğine görebildiği her yerdeyim. Sözlerimin bitmesi söyleyecek hiçbir şeyim olmadığından değil dile getirmeye mecalim kalmadığındandır. Yine de derinlerdeki "sen"den cesaret alıp başlayabildim ya mutluluğa giden adımlarımı sıklaştırdım sayılır.

9 Ocak 2012 Pazartesi

İlk "röpörtaj"ım


“BİR EĞİTİMCİ SADECE OKULDA ALDIĞI EĞİTİMLE ASLA YETERLİ OLAMAZ”
Dumlupınar Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği üçüncü sınıf öğrencisi olan Zeynep ÜNLÜ Isparta’da geçirdiği on yedi yılın ardından Kütahya’da eğitimini sürdürmektedir.
(İlk sorumun çok zor olmayacağını anlatan tatlı bir gülümsemeyle başlıyorum :)
—Neden öğretmenlik mesleğini seçtiniz?
(Bu soruya zaten hazırlıklıymış gibi hemen dudakları aralanıyor.)
                —Öncelikle lisede sözel bölümü öğrencisiydim. Bu bölümde seçebileceğim en güzel meslek öğretmenlikti. Ancak sonraki yıllarda edebiyat öğretmeni olmayı hayal etmeye başladım. Daha sonra öğretmenlerimin yönlendirmeleriyle Türkçe öğretmenliğini seçtim. (Edebiyat öğretmeni olma hayalinde bir öğretmenin katkısı olup olmadığını öğrenmek için soruyorum:)
                —Eğitim hayatınız boyunca size bu mesleği sevdiren, örnek aldığınız bir öğretmen oldu mu?
                (Hiç düşünmeden evet cevabını verdi ve ekledi:)
                —Eğitim hayatım boyunca bana bu mesleği sevdiren bir öğretmenim oldu. O lise 2. Sınıfta edebiyat öğretmenimizdi. Onu çok seviyordum çok ideal bir öğretmendi. Öğrencilerine çok değer veriyordu. Bireysel olarak ilgileniyordu, bizi yanına çağırıyordu, ilgi alanlarımıza göre kitaplar veriyordu. Hocamın dikkatimi çeken yönü girdiği ilk derste isimlerimizi öğrenmesiydi. İkinci derse girdiğinde “Zeynep” diye hitap etmesi beni çok etkilemişti. Bize değer verdiğini gösteriyordu. Soruları sorayım çocuklar yapamasın düşüncesinde değildi. Hem dersi çok iyi anlatırdı hem de soruları çok kaliteliydi.(cevabından edebiyat öğretmenini ideal öğretmen olarak gördüğünü anlıyorum)
—Peki, ideal öğretmen edebiyat öğretmeniniz gibi mi olmalı?
—Evet benim için o zaman ideal öğretmen edebiyat öğretmenimdi. Fakat şimdi ideal öğretmen bakışıma yeni şeyler kattım. Benim için ideal öğretmen “Her çocuk özeldir” yaklaşımıyla öğrencilerle ilgilenen hiçbir öğrenciyi göz ardı etmeyen, çok kalabalık sınıflarda bile olsa bireysel olarak öğrenciye yaklaşan, sonuçtan hareketle değil de sonuçların nedenlerine inen öğretmendir. En önemlisi de öğrencilerini sevmesi bence. (Bir öğretmen adayı olarak kendisi de böyle bir öğretmen olmak için uğraşıyor mu acaba?)
—Peki, bu söylediğiniz özelliklere sahip ideal bir öğretmen olabilmek için kendinizi geliştiriyor musunuz?
(“Evet” cevabını verirken öğretmen olabilme heyecanını görebiliyordum. Böylesine istekli bir öğretmen adayı kendini geliştirmek adına neler yapıyordu merak ettim doğrusu.)
—Geliştirmeye çalışıyorum. Nerde bir kitap görsem acaba bu kitabı okuduğumda öğrencilere nasıl katkım olabilir diye düşünüyorum. Öğretmenlik mesleğini, öğrencilerle ilgilenmeyi, onlara bir şeyler anlatmayı seviyorum. Zorunlu olduğum için değil, yani sırf ÖSS’de puanım burayı tuttuğunda geldiğim için değil eğitimci olmayı istediğim ve sevdiğim için buradayım. Ve hakkını vermeyi istiyorum.

—Öğretmenlik mesleğine ne açıdan bakıyorsunuz? Öğrenciler sizin için ne ifade ediyor? Onlara birer para gözüyle mi yoksa küçük yaştaki çocuklara yeni ufuklar açmak olarak mı bakıyorsunuz?  Yoksa sadece akademik bilgiler verip sınıftan ayrılmak mı? Kısacası Öğretmenlik deyince aklınıza ne geliyor?
(Biraz duraksıyor ve bu soruma hazırlıksız yakalandığını fark ediyorum.)
—Akademik bilgiler verip sınıftan çıkmak değil bazen düşünüyorum da tamam para da bir yere kadar önemli ama daha çok o insanlara verebileceğim bilgiler geliyor aklıma. Onlara para gözüyle bakmıyorum asla. Ve öğretmenin öğrenciyi keşfetmesi gerektiğine inanıyorum. Öğrenci, tıpkı içindeki cevheri çıkarmayı bekleyen bir maden gibidir. Sonra öğretmen onu keşfeder bireysel olarak ilgilenir ve o öğrencinin gelişmesini sağlar. Başarısız öğrenciler vardır ya hani onlar asla geliştirilemez falan diyorlar ya ben öyle olduğuna inanmıyorum. Hiç bir zaman geliştirilemeyecek öğrenci olduğunu düşünmüyorum. Hepsi öğrenebilir ve başarabilir bence. ( Öğretmenlik mesleği hakkındaki genel görüşlerini aldıktan sonra bireysel eğitim dönemi hakkında bilgi almak istiyor ve yöneltiyorum sorularımı: )
—Üçüncü sınıfı ikinci sınıfa göre değerlendirdiğinizde sizin için nasıl korktuğunuz kadar var mı?
—Hayır, yok (Gülümsüyor). Sadece ikinci sınıfta daha fazla akademik bilgi vardı. Üçüncü sınıfta ise biraz daha öğretmenliğe yönelik bir şeyler var. Kendini öğretmen gibi hissedebiliyorsun. Hocalarımız hep “öğretmen bakışını yakalayın artık!” derdi. Üçüncü sınıfta öğretmen bakışını yakalayabiliyorsun.
( Öğretmen bakışını yakalayabildiğini söyleyince öğretmenliğe hazır olduğunu düşünüyorum.)
—Bir sene sonra öğretmen olacağınızı düşünmek size ne hissettiriyor? Kendinizi buna hazır hissediyor musunuz?
( Bu meslek için ne kadar istekli olduğu gözlerinden okunuyor. Sanki şu kapıdan çıktığında öğretmen olarak çıkacaksın deseler hemen o an göreve başlayacakmış gibi bir hali var.)
—Çok mutlu oluyorum. Evet, kendimi hazır hissediyorum. Niye hissetmeyeyim ki! Ama bazı konular hariç mesela bir öğrenciyi nasıl değerlendireceğimi tam olarak bilmiyorum. Bilgiyi verebilirim ama ölçme ve değerlendirme ya da klasik soru sorduğumda nasıl değerlendirmem gerektiğini henüz bilmiyorum.
—Bu bölüme ilk geldiğinizde de şimdiki kadar istekli miydiniz öğretmen olmak için, yoksa öğretmenlik duygusu eğitim aldıkça mı daha belirginleşiyor?
—Evet evet kesinlikle! Birinci sınıfta zaten hiç öğretmen gibi olmuyorsun. Öğretmenlik nasıl anlaşılıyor biliyor musun?(ünleminden sonra merakla devamını bekliyorum.)Mesela bazı hocalarımız bize “buyurun öğretmenim” ya da “siz söyleyin öğretmenim”  gibi öğrenci olduğumuz halde bir öğretmenmişiz gibi hitap ediyorlar. Sanki o an öğrencilikten sıyrılıp öğretmen olduğunuzu hissediyorsunuz. “ben öğretmen olacağım” diye düşünüyorsunuz.( verdiği cevap aklımdaki cevapla hemen hemen aynı.)
—Bu bölümde aldığınız eğitimle iyi bir öğretmen olacağınıza inanıyor musunuz?
(“Kesinlikle hayır” diyen bir yüz ifadesiyle söze başlıyor:)
—İnanmıyorum. Alınan eğitimle asla iyi bir öğretmen olunmaz. (ne yapılması gerektiğini soramadan edemiyorum.) Yeni kuşak artık teknoloji öğrencileri oldukları için bizim aldığımız eğitimle onlara verebileceğimiz çok fazla bir şey yok. Ondan sonra sen artık kendini yenilemelisin geliştirmelisin. Çocuklarla birlikte sen de sürekli bilgiler öğrenmelisin. Çünkü biz çok eskiyiz. Yani biz teknolojik çağı çok fazla tanımıyoruz. Bir öğretmen zaten aldığı eğitimle çok fazla yeterli olmaz bence. Sürekli kendini güncellemeli, geliştirmeli, çağa ayak uydurmalı.
—Kendi öğrencilik yıllarınızda aldığınız eğitim ile sizin ileride öğrencilerinize vereceğiniz eğitim arsında fark var mı? Ne gibi farklar olacak?
—Var tabi ki, bir sürü hem de.(Cevabından sonra gülümsüyor ve devam ediyor ) Eğitim sistemi değişti bir kere, bu çok köklü bir değişim olmasa da eskisi gibi değil. Mesela önceden geleneksel yaklaşıma göreydi yani öğretmen anlatır, öğrenci dinler, sonra sınav olur biter, böyleydi.  Ama şimdi biz yapılandırmacı yaklaşıma göre diyoruz ki: “her öğrencinin söylediği bilgi doğru bilgidir.” Artık daha çok öğrencilere karşı saygı çoğaldı. Bu eğitim sisteminde öğretmenden çok öğrencinin ön planda olmasının çok iyi. (cevabını verince bir sonraki soruma da cevap aldığımı fark ediyorum ve biraz çekinerek sorumu yöneltiyorum:)
—Günümüzde kullanılan yapılandırmacı eğitim sisteminin faydalı olduğunu düşünüyor musunuz?
(Bu sistemi destekleyen bir ses tonuyla söze başlıyor:)
—Evet, çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Hatta Hindistan’da eğitim ile ilgili araştırma yapan Sugata Mitra bir deneyinde bir duvarın içerisine internete bağlı bir bilgisayar yerleştirilmiş ve çocukların bu bilgisayarı özgürce kullanmalarına izin verilmiştir. Bu deney göstermiştir ki; kim ya da nerede olurlarsa olsunlar çocuklar, sokakta ya da oyun alanında verilmiş de olsa, bilgisayarı kendi kendilerine kullanmayı da bilgiyi aramayı da öğrenebilirler. Yani öğretmen artık arka planda bir yönlendirici, bir rehber olmalı sadece ve merkezde her zaman öğrenciler olmalı. Onlar bilgiyi arayıp bulmalı. Çünkü araştırılarak öğrenilen bilgi her zaman daha akılda kalıcı ve daha faydalıdır.
—Yapılandırıcı sistem öğretmenin koşullara göre kendini yenilemesini ön görüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet son derece hak veriyorum.  Bence bir öğretmen bu şekilde olmalı biraz önce de belirttiğim gibi kendini güncellemeli, hiçbir zaman aynı olmamalı, olumlu yönde sürekli gelişmeli değişmeli, hayatının her alanında öğrencilere faydalı olmanın yollarını aramalı. Ben de böyle bir öğretmen olabilmek için elimden geleni yapıyorum okuduğum kitaplarla farklı bakış açıları geliştirmeye çalışıyorum ve koşullara göre kendini yenilemeyen bir öğretmenin yeterli bir öğretmen olamayacağına inanıyorum. Yapılandırmacı sistem kaliteli öğretmen yetiştirmekte etkili olacaktır. Zaten yapılandırmacı eğitim sistemine göre hareket etmezsek ilerleyemeyiz.
(bu cevabın tüm öğretmen adaylarına yol gösterici nitelikte olduğunu düşünüyor ve fakültedeki diğer öğretmen adaylarına bakış açısını merak ediyorum.)

-Fakültede gördüğünüz tüm öğrencilerin ileride öğretmen olacağına düşünmek size ne hissettiriyor? Hepsinin iyi birer öğretmen olabileceğini düşünüyor musunuz?
( Soruyu duyduğunda yüzünde oluşan ifade vereceği cevabın gizli bir habercisi sanki. )
Korkutuyor bu durum beni.(uzun bir gülüşmeden sonra ) KPSS’ de hepsi önüme geçecek (sözüyle mizahtan da nasibini alan konuşmamız ciddileşerek devam ediyor) Bu şaka tabii ki. Ama kendi sınıfıma baktığımda belki bu onların açısından doğru değil ama hepsinin öğretmen olmasını istemiyorum. Kendimi çok yeterli bulduğum için değil, bu durum kendini beğenmişlik değil ama o insanların gerçekten öğretmen olmasını istemiyorum. Sırf bu bölüme puanları yettiği için gelmişler okumuş olmak için okuyorlar ve de sadece sınavları geçmek derdindeler kendisini geliştirmek isteyen çok az insan var. Ama insan değişebilir, belki öğretmen olduktan sonra değişebilirler. (son cümlesinde sanki söylediklerinin ağırlığını hafifletmek ister gibiydi.)
(Bu samimi cevabından sonra vedaya hazırlanıyor ve son sorumu yöneltiyorum:)
-Öğretmen olmak istiyorsunuz bu mesleğin neyi size cazip geldi? Yani öğrencilerle uğraşmak çok da eğlenceli bir şey olmasa gerek.
-öğrencilerle ilgilenmek öğretmen olmak güzel ya o tahtaya gidip bir şeyler öğrenme hevesiyle bakan ışıl ışıl gözlere bilgiler vermek onları hayata, hayatın zorluklarına hazırlamak çok güzel. Ben bunu bir kere yaşadım yani bir kere ders anlattım çok güzeldi, çok mutluluk verici bir şey. Umarım bu hiç sönmez. Bu mesleği sevdiğim için buradayım ve öğrencilerime kaliteli bir öğretmen olmak istiyorum bunu gerçekleştirmek için elimden geleni yapıyorum. Öğretmen olmayı seviyorum.
( İleride iyi bir öğretmen olacağı düşüncemi belirtiyor ve bu güzel sohbeti için teşekkür ediyorum. )